(Diva Magazin dergisi 707. sayısında yayımlanmıştır)

Günümüz dinamik ve esnek piyasa koşulları, globalleşme trendiyle artan uluslararası ve yerel şirket satın alma ve devir işlemleri nedeniyle, hem işveren hem de işçi açısından en mühim ve de en çok merak edilen konulardan biri şirketin devri halinde, devredilen şirket bünyesindeki çalışanların işçilik alacaklarının ve tazminatlarının akıbeti meselesidir. Bu hususun hem işvereni hem de işçiyi doğrudan doğruya etkilediği aşikârdır.

4857 sayılı İş Kanunu
’nun “İşyerinin Veya Bir Bölümünün Devri” başlıklı 6. maddesinde bu hususun düzenlenmesi yoluna gidilmiş olsa da; gerek pratikte yaşanan somut problemler, gerek piyasa koşullarının işvereni başka çözümlere mecbur bırakması sebebiyle oluşan ihtilaflar, gerekse de oldukça spesifik bir konu olması hasebiyle teknik bilgi yetersizliği nedeniyle yalnızca kanunun emrettiği hükümlerle sonuca varılamamakta, somut problemlerin çözümünde mutlak surette yüksek mahkeme Yargıtay’ın oluşturduğu yerleşik içtihatlara bakılarak rota çizilmelidir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki yapılan şirket devirlerinde, devredilen şirkette çalışan işçilerin hakları bir kül halinde devrolunan şirkete geçmekte, yapılan iş sözleşmelerinden kaynaklanan tüm hak ve borçlar devrolunan şirkete intikal etmektedir. Bu devir işlemi direkt bir hisse devri olacağı gibi işyerinin kiralanması veya özelleştirilmesi de olabilmektedir. Mevzubahis şirketi devralan işveren, işçinin hizmet süresi dikkate alındığı kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti gibi haklarda işçinin devreden şirket bünyesinde işe başladığı tarihe göre işlem yapmak mecburiyetindedir. İşyerinin devri halinde, devir işleminden önce doğmuş olan ve devir tarihiyle birlikte ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte (müteselsilen) sorumludur. Ancak belirtilmesi gereken en önemli nokta şudur ki; devreden işveren, bu yükümlülüklerden devir tarihinden itibaren 2 (iki) yılda kurtulmaktadır. Devir işleminin üstünden iki yılın geçmesinin ardından, devir tarihi öncesi oluşan borçlardan devreden şirket sorumlu tutulamayacaktır.

Uygulamada karşılaşılan en büyük yanlış ise devir işlemi ile beraber çalışmakta olan işçilere sigorta çıkışı yapılıp ardından yeni şirkette tekrardan sigorta girişi yapılmasıdır. İşveren sigorta çıkışı ile birlikte işçiye tüm işçilik alacağı ve tazminatlarını ödemekte, devralan şirkete sigorta girişinin problemsiz şekilde ve tüm yükümlülüklerden kurtularak yapıldığını zannetmektedir. Ancak Yargıtay bu girdi-çıktı işlemini bir fesih işlemi olarak görmemekle birlikte, bakanlık ve kurumlar müfettişlerince de bu husus işçilik haklarına halel getirildiği değerlendirmesiyle incelemeye tabi tutulabilmektedir. Arka arkaya yapılan hizmet akitleri, Yargıtay içtihatlarına göre zincirleme hizmet akdidir, yani ara verilmeden, kesintisiz yapılmış gibi kabul görmektedir. İleri tarihlerde bir ihtilaf çıkması durumunda, personellerin hizmet süreleri devam ettiği kabulünden dolayı, tazminat hesapları, devreden şirkette ilk işe başladıkları tarih olarak kabul edilecek ve hesaplama buna göre yapılacak, yalnızca devir esnasında yapılan ödemeler mahsup edilecek ve bedel iki defa ödenmiş olacaktır. Bu nedenle işçilik haklarının anılan girdi-çıktı işlemiyle sıfırlanması teknik olarak mümkün olmamakla birlikte hukuken de doğru bir tavır değildir.

Hukuk müşavirliğini yapmış olduğumuz şirketlere önerimiz ise birikmiş ve ödenecek olan işçilik alacakları ve tazminat miktarını, hisse devir bedelinden düşmektir. Bu anlaşma ile hisseleri devralan işverenler tüm riskleri ile şirketi devralmakta fakat çalışanların tazminatlarını da peşinen kasalarına koymuş bulunmaktadırlar. Kanaatimizce, bu meşakkatli işlemi hasarsız olarak atlatmanın da yegane yolu budur.


AV. ALPER ÇETİN (alper@cetinavukatlik.com)

 


Ofisimizin konu ile alakalı hizmetlerine ilişkin detaylı bilgi almak için: