Yönetim Kurulu

Yönetim Kurulu Üyeleri ve Murahhas Azalar Açısından

Hukuki Risk Taşıyan Kararlar ve Sorumluluklar

Yönetim kurulu, anonim şirketin yönetiminden ve dış temsiliyetinden sorumlu en yetkili organdır. Bu yetki, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) kapsamında yönetim kuruluna geniş bir takdir alanı tanırken ciddi hukuki sorumlulukları da beraberinde getirmektedir.  Yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisinin murahhas üyelere veya murahhas müdürlere devredilebilmesi ise Türk Ticaret Kanunu’nun 367. maddesi ve devamı ile mümkün kılınmıştır. Özellikle alınan kararlar ile yapılan iş ve işlemlerin; şirketin mali yapısı, ortakların hakları ve üçüncü kişilerle ilişkiler üzerinde doğrudan etkili olması, yönetim kurulu üyelerinin ve murahhas azaların görevlerini ifa ederken basiretli bir yönetici gibi hareket etmelerini ve kanuni yükümlülüklere titizlikle riayet etmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda, aşağıda örneklenen bazı karar türleri ve yönetim kurulu üyelerinin ve murahhas azaların kanun ve sözleşmeden doğan sorumlulukları; içerdiği hukuki, mali ve cezai riskler bakımından yönetim kurulu üyeleri açısından özel dikkat gerektirmektedir. Bu yazımızda, yönetim kurulu üyeleri ile murahhas azaların hukuki ve cezai sorumlulukları meselesi, geniş bir perspektiften ele alınmıştır.

A. Yönetim Kurulu Üyelerinin Genel Sorumluluğu

Türk Ticaret Kanunu’nun 369. maddesi gereği, yönetim kurulu üyeleri görevlerini özen ve bağlılıkla yerine getirmek zorundadır. Şirket, pay sahipleri ve alacaklıların menfaatlerini gözetmek; şeffaf ve dürüst hareket etmek, yönetim kurulu üyelerinin asli yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğün ihlâli halinde üyeler doğrudan sorumlu olur.

1. Kusura Dayanan Sorumluluk

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu esasen kusura dayanır. TTK m. 553 hükmü uyarınca, üyeler ancak kusurlu davranışlarıyla şirketin, pay sahiplerinin veya üçüncü kişilerin zararına sebep olduklarında sorumlu tutulurlar. Salt zararın meydana gelmesi sorumluluk için yeterli olmayıp, bu zararın hukuka aykırı bir fiil veya ihmâlden kaynaklanması gerekir.

2. Sözleşmeden Doğan Sorumluluk

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu yalnızca kanuni düzenlemelerle sınırlı değildir. TTK hükümleri uyarınca yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeden veya iç düzenlemelerden kaynaklanan yükümlülükleri ihlâl ettikleri takdirde de sorumluluk altına girerler. Şirketin esas sözleşmesi, yönetim kuruluna belirli görevler yükleyebilir ya da bazı işlemleri özel koşullara bağlayabilir. Bu hükümler ihlal edildiğinde, üyelerin sorumluluğu doğrudan sözleşmeden kaynaklanır.

Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında yapılan özel sözleşmeler veya iç yönergeler de üyelerin sorumluluğunu genişletebilir. Özellikle murahhas üyelerle yapılan sözleşmelerde; temsil yetkisinin kullanımı, raporlama yükümlülükleri, iç denetim sistemlerinin kurulması veya belirli risklerin yönetilmesi gibi konularda ayrıntılı hükümler öngörülür. Bu hükümlere aykırı davranılması durumunda murahhas üye, yalnızca TTK hükümlerine göre değil, aynı zamanda sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk çerçevesinde de tazminatla yükümlü tutulur. Ancak bu sorumluluk, TTK m. 553’teki kusura dayalı sorumluluğu ortadan kaldırmaz ve iki sorumluluk paralel ilerler. Yani şirket içi sözleşme, TTK’daki yükümlülüklerin yerine geçmez ama onları genişletebilir.

Başka bir ifadeyle, yönetim kurulu üyesi hem TTK’daki özen ve bağlılık yükümlülüğünü ihlâl ettiği hem de kendisine sözleşmeyle yüklenen özel bir görevi yerine getirmediği için aynı anda iki farklı sorumluluk zemininde yargılanabilir. Bu durum, üyenin hem şirkete hem de diğer paydaşlara karşı daha geniş bir risk alanı altında bulunmasına yol açar.

Örneğin, bir murahhas üyeye şirketin finansal raporlama sistemini kurma ve işleyişini sağlama görevinin sözleşme ile verildiği farz edilsin. Üye bu yükümlülüğünü ihmâl eder ve bu nedenle mali tablolar hatalı düzenlenirse, bu ihmal hem TTK m. 369’daki özen yükümlülüğünün ihlâli anlamına gelir, hem de sözleşmesel bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi olarak değerlendirilir. Dolayısıyla üyenin sorumluluğunun hem kanundan hem de sözleşmeden doğduğu kabul edilmelidir.

Sonuç olarak, sözleşmeden doğan sorumluluk yönetim kurulu üyelerinin yalnızca kanunun çizdiği çerçeveyle sınırlı kalmadığını, şirketin iç düzenlemeleri ve taraflar arasındaki sözleşmelerle daha da ağırlaştırılabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, üyelerin yalnızca kanuni hükümleri değil, şirketin esas sözleşmesini, iç yönergelerini ve yaptıkları sözleşmeleri de titizlikle gözetmeleri gerekir.

 

B. Yetki Devri ve Sorumluluk

Anonim şirketlerde yönetim ve temsil yetkisi kural olarak yönetim kuruluna aittir; ancak uygulamada bu yetkilerin tamamının kurul tarafından kullanılması çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunu’nun 367 ve devamı maddeleri uyarınca yönetim kurulu, bazı görev ve yetkilerini murahhas üyelere veya müdürlere devredebilir. Böyle bir devir, esas sözleşmede açık hüküm bulunmasına ve yönetim kurulunun alacağı karara bağlıdır; ayrıca ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi gerekir.

Yetki devri yapıldığında, devralan murahhas üye veya müdür, devredilen görev ve yetkiler bakımından doğrudan sorumluluk taşır. Ancak bu durum, yönetim kurulunun sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırmaz. TTK m. 553/2 uyarınca, yönetim kurulu devrettiği kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermekle yükümlüdür. Eğer görevi üstlenen kişi liyakatsiz, deneyimsiz veya bilinçli şekilde yanlış tercihlerle görevlendirilmişse, bu seçimden doğan zararlardan dolayı yönetim kurulu üyeleri de sorumluluktan kaçamaz.

Dolayısıyla, yetki devri sorumluluğun mutlak olarak devri anlamına gelmez. Murahhas üye kendi eylemlerinden dolayı doğrudan sorumlu olurken, yönetim kurulunun gözetim yükümlülüğü devam eder. Bu nedenle, yetki devri sürecinde dikkatli davranılması, görev tanımlarının net yapılması, devralan kişilerin liyakatinin araştırılması ve gözetim mekanizmalarının işletilmesi yönetim kurulu üyeleri açısından hayati önem taşır.

 

C. Murahhas Üyeler ve Murahhas Azaların Sorumluluğu

Yukarıda da bahsedildiği üzere Türk Ticaret Kanunu’nun 367 ve devamı hükümleri uyarınca yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisi murahhas üyelere veya murahhas müdürlere devredilebilmesi mümkündür. Bu devir esas sözleşmede açıkça öngörülmeli, yönetim kurulu kararıyla yapılmalı ve ticaret siciline tescil edilerek ilân edilmelidir. Bu şekilde yetki devri yapılan murahhas üyeler, şirketin günlük işleyişi, dış temsili ve alınan kararların uygulanmasından doğrudan sorumlu hale gelirler.

Murahhas üyelerin sorumluluğu yalnızca kanundan doğmaz; aynı zamanda kendilerine devredilen yetki ve görevlerin kapsamı nedeniyle özel bir nitelik taşır. Murahhas üyelerin, şirketin finansal raporlama süreçlerinin işletilmesi, iç kontrol ve denetim mekanizmalarının kurulması, vergi ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, iş sağlığı ve güvenliği süreçlerinin tatbiki, üçüncü kişilerle yapılan sözleşmelerin hukuka uygunluğu gibi alanlarda doğrudan sorumlulukları vardır. Murahhas azalar da benzer şekilde, kendilerine devredilen görevlerde kusurlu davranışlarıyla şirkete, pay sahiplerine veya üçüncü kişilere zarar verdikleri takdirde TTK m. 553 kapsamında sorumlu tutulurlar.

Her ne kadar yönetim kurulunun yetkilerinin devri söz konusu olsa da, kurulun gözetim yükümlülüğü devam edebilmektedir. TTK m. 553/2 uyarınca, yönetim kurulu üyeleri devrettikleri görevleri üstlenen kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermemişlerse, murahhas üyelerin veya azaların fiillerinden dolayı sorumlu olmaya devam ederler. Bu nedenle sorumluluk yalnızca murahhas üyelerle sınırlı olmayıp, onları görevlendiren yönetim kurulu için de geçerlidir.

 

D. Müteselsil Sorumluluk

Türk Ticaret Kanunu’nun 557. maddesi, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunda müteselsil sorumluluk esasını kabul etmiştir. Buna göre, birden fazla yönetim kurulu üyesi aynı zarardan sorumlu ise, her bir üye zararın tamamından sorumlu tutulur. Bu durum, zarar gören pay sahipleri, alacaklılar veya şirket açısından bir güvence işlevi görmektedir. Çünkü zarar görenler, uğradıkları zararın tamamını diledikleri bir üyeden talep edebilirler.

Ödeme yükümlülüğünü yerine getiren üye, kendi sorumluluk payını aşan miktar bakımından diğer üyelerden rücu talebinde bulunabilir. Bu düzenleme, zarar görenin mağduriyetini hızla gidermeyi amaçlarken, üyeler arasındaki adil yük dağılımını da kendi içlerinde rücu ilişkisiyle sağlamaktadır.

Müteselsil sorumluluk, özellikle yönetim kurulu kararlarının kolektif niteliği dikkate alındığında önem taşır. Yönetim kurulunun aldığı kararlarda, çoğu zaman birden fazla üyenin iradesi birleşmektedir. Bu sebeple sorumluluğun bireysel olarak ayrıştırılması zor olabilir. Kanun koyucu da bu durumu göz önünde bulundurarak zararın tamamından tüm üyeleri sorumlu tutmuştur. Ancak, üyelerin iç ilişkideki sorumluluk dağılımı farklıdır. Kusuru bulunmayan veya daha hafif kusurlu olan üye, rücu aşamasında diğer üyelerden daha fazla pay talep edebilir.

Yargıtay da kararlarında, şirketi zarara uğratan işlemlerde kusurlu bulunan tüm yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu olduğunu, fakat kusurun derecesi ve illiyet bağının rücu aşamasında dikkate alınacağını vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, alacaklıyı korurken, üyeler arasında hakkaniyetli bir denge kurulmasını sağlar.

 

E. TTK m. 549-552 Kapsamındaki Özel Düzenlemeler

Türk Ticaret Kanunu, yönetim kurulu üyelerinin genel sorumluluk rejiminin yanı sıra, bazı özel haller için ayrıca açık düzenlemeler getirmiştir. Bu hükümler, şirketin kuruluşundan itibaren sermaye yapısının korunması, şeffaflığın sağlanması ve yatırımcıların aldatılmasının önlenmesi amacıyla düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler yalnızca yönetim kurulu üyelerini değil kurucu ve denetçileri de kapsamaktadır. Sırasıyla;

  • TTK m. 549 – Belgelerde veya Beyannamelerde Gerçeğe Aykırı Beyan

Bu madde, şirket kuruluşu veya sermaye artırımı sırasında düzenlenen belgeler ile beyannamelerde gerçeğe aykırı beyanda bulunanların sorumluluğunu düzenler. Örneğin, şirket esas sözleşmesinde sermayenin tamamının ödendiği yazıldığı halde fiilen ödenmemiş olması ya da yanlış yahut gerçeğe aykırı bilgilerin Ticaret Sicili’ne beyan edilmesi halinde, bundan doğacak zararlardan ilgili kişiler sorumlu tutulur.
Bu sorumluluk yalnızca yönetim kurulu üyeleriyle sınırlı olmayıp, belgeleri imzalayan kurucuları ve diğer ilgilileri de kapsar.

  • TTK m. 550 – Sermaye Taahhütlerinin Ödenmemesi veya Yanlış Gösterilmesi

Kuruluş veya sermaye artırımı sırasında taahhüt edilen sermayenin gerçekten ödenmemesi, ödenmiş gibi gösterilmesi veya şirketin zarara uğramasına yol açacak şekilde muvazaalı işlemler yapılması halinde sorumluluk doğar. Örneğin, bir ortağın sermaye borcunu ödemediği halde, ödenmiş gibi muhasebeleştirilmesi bu kapsamda değerlendirilecektir. Bu durumda hem ilgili ortak hem de buna onay veren yönetim kurulu üyeleri ve işlemde rol oynayanlar sorumlu olur.

  • TTK m. 551 – Ayni Sermaye ve Değerleme Raporlarındaki Usulsüzlükler

Ayni sermaye olarak şirkete konulan taşınmaz, makine veya marka gibi unsurların gerçek değerinden farklı şekilde fiyat biçilip raporlanması sorumluluk doğurur. Bu noktada bilirkişi raporlarının gerçeğe aykırı düzenlenmesi, değerleme raporlarının gerçeği yansıtmaması veya yönetim kurulunun bunu bilerek kabul etmesi halinde, hem raporu düzenleyen bilirkişiler hem de onaylayan yönetim kurulu üyeleri sorumludur. Burada amaç, şirket sermayesinin gerçekte olduğundan fazla gösterilerek ortakların ve üçüncü kişilerin yanıltılmasını önlemektir.

  • TTK m. 552 – Halktan Para Toplamak

Söz konusu maddeye göre Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bir şirket kurmak veya şirketin sermayesini artırmak amacıyla yahut vaadiyle halka her türlü yoldan çağrıda bulunularak para toplanması yasaktır. Bu kapsamda, sadece payları borsada işlem gören anonim şirketler ile mevzuatta belirtilen esaslara riayet ederek halka açılmak isteyen şirketler halka arz yöntemiyle para toplayabileceklerdir.

 

F. Cezai Sorumluluk

Anonim şirketler, hukuken tüzel kişiliği haizdir ve ceza sorumluluğu doğrudan tüzel kişiye yüklenemez. Bunun yerine, suç teşkil eden fiiller bakımından sorumluluk, şirketi temsil ve idare yetkisine sahip olan yönetim kurulu üyelerine veya bu yetkiyi devrettikleri murahhaslara aittir. Ceza hukukunda “şahsilik ilkesi” geçerli olduğundan, hangi üyenin hangi fiilden sorumlu olacağı, yetki devri, görev dağılımı ve olayın koşulları dikkate alınarak belirlenir.

 

G. TTK Kapsamındaki Suçlar ve Yaptırımlar

Türk Ticaret Kanunu, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirmemesi veya usulsüz ifa etmesi hâlinde çeşitli cezai yaptırımlar öngörmüştür. Özellikle TTK m. 562 yönetim kurulu üyelerine özgü ceza hükümlerini içermektedir. Bunlardan bazıları:

  • Ticari defterlerin tutulmaması veya usulsüz tutulması: Defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılmaması, defterlerin eksik veya gerçeğe aykırı kayıtlarla düzenlenmesi hâlinde idari para cezası veya 300 günden az olmamak üzere adli para cezası öngörülmüştür. Defterlere kasten yanlış kayıt yapılması halinde ise 1–3 yıl hapis cezası öngörülmüştür.
  • Finansal tabloların ve yıllık faaliyet raporlarının gerçeğe aykırı düzenlenmesi: Muhasebe standartlarına aykırı şekilde hazırlanan veya şirketin mali durumunu olduğundan farklı gösteren raporlar, sorumlular için idari para cezası, adli para cezası veya ihlalin niteliğine göre 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına sebep olabilir.
  • Genel kurulun usulsüz yapılması veya alınan kararların yanlış yazılması, pay sahiplerine kanuna aykırı borç verilmesi:Şirket içi şeffaflık ve ortakların haklarının korunması amacıyla, genel kurul çağrı ve toplantı usullerine aykırılıklar da cezai yaptırıma tabidir.
  • Haksız rekabete yol açacak iş ve işlemler yapılması: Türk Ticaret Kanunu’nun 55. maddesinde, haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilen iş ve işlemler sıralanmıştır. Haksız rekabet suçu oluşturan iş ve işlemler nedeniyle ise, TTK’nın 63. maddesi uyarınca tüzel kişi adına hareket eden veya etmesi gerekmiş olan organın üyeleri veya ortakları hakkında ceza soruşturması ve ceza davası açılır.

 

H. TCK Çerçevesinde Cezai Sorumluluk

Yönetim kurulu üyeleri yalnızca TTK’ya değil, Türk Ceza Kanunu’na da tabidir. Görevlerini ifa ederken işlenen bazı fiiller doğrudan TCK’da suç olarak tanımlanmıştır:

  • Güveni kötüye kullanma (TCK m. 155): Şirket malvarlığının kişisel menfaat için kullanılması, şirketin parasının zimmete geçirilmesi.
  • Dolandırıcılık (TCK m. 157-158): Üçüncü kişileri yanıltarak çıkar sağlama, özellikle şirket adına yapılan sahte taahhütler.
  • Ticari sırların açıklanması (TCK m. 239): Şirketin gizli bilgilerini veya stratejilerini hukuka aykırı şekilde ifşa etme.
  • Belgelerde sahtecilik (TCK m. 204): Gerçeğe aykırı fatura, sözleşme veya rapor düzenlenmesi.
  • Taksirle yaralama/ölüme sebebiyet verme (TCK m. 85-89): İş güvenliği tedbirlerinin alınmaması sonucu meydana gelen iş kazaları.

 

I. Özel Mevzuat Kapsamındaki Cezai Sorumluluk

Cezai sorumluluk yalnızca TTK ve TCK ile sınırlı değildir.

  • Vergi Usul Kanunu (VUK): Sahte veya yanıltıcı belge düzenlenmesi, defter ve kayıtların gerçeğe aykırı tutulması veya vergi kaybına sebep olunması hâlinde, yönetim kurulu üyeleri ve şirketi fiilen yöneten kişiler vergi cezası yanında hapis cezası ile de sorumlu tutulabilir.
  • İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu: İşyerinde gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen iş kazaları veya meslek hastalıklarında, yönetim kurulu üyeleri “işveren” sıfatıyla cezai sorumluluk taşır. Bu bağlamda, taksirle yaralama veya ölüme sebebiyet verme suçlarından dolayı yargılanmaları mümkündür.
  • Sermaye Piyasası Kanunu (SPK): Halka açık şirketlerde veya sermaye piyasası araçlarına ilişkin işlemlerde, piyasa dolandırıcılığı, içerden öğrenenlerin ticareti, gerçeğe aykırı, yanıltıcı açıklamalar veya finansal raporların manipülatif biçimde düzenlenmesi gibi fiiller doğrudan cezai yaptırıma bağlanmıştır. Yönetim kurulu üyeleri, yatırımcıları yanıltıcı bilgi verilmesi veya şirketin mali durumunun olduğundan farklı gösterilmesi halinde hem idari para cezası hem de hapis cezası ile karşılaşabilir.
  • İcra ve İflas Kanunu (İİK): Özellikle borçlunun alacaklılardan mal kaçırması, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunması, iflasın ertelenmesi veya konkordato sürecinde hileli işlemler yapması durumlarında yönetim kurulu üyeleri şahsen cezai sorumluluk altına girebilir. Ayrıca, iflas masasına karşı yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ya da hileli iflas hâllerinde hapis cezaları söz konusu olabilmektedir.

 

J. Karşılıksız Çek Düzenlenmesi Durumunda Sorumluluk

Karşılıksız çek düzenlenmesi, yönetim kurulu üyeleri açısından en sık karşılaşılan cezai sorumluluk alanlarından biridir. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, karşılıksız çıkan çekin düzenlenmesinden dolayı hakkında hüküm kurulacak kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı bir tüzel kişi adına açılmışsa, sorumluluk, o tüzel kişiliğin mali iş ve işlemlerinden sorumlu olan yönetim organı üyesine yüklenir. Eğer şirket bünyesinde görev dağılımına dair açık bir yönetim kurulu kararı veya iç yönerge ile mali işlerden sorumlu bir üye belirlenmişse, karşılıksız çek nedeniyle cezai ve hukuki yaptırımlara muhatap olacak kişi doğrudan bu üye olacaktır. Aksi durumda, yani böyle bir yetki ve görev dağılımı yapılmamışsa, yönetim kurulunun tüm üyeleri topluca sorumluluk altına girebilir.

Uygulamada çek, şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyesi ya da murahhas üye tarafından imzalanmaktadır. Bu nedenle, çek üzerinde imzası bulunan üye, hem adli para cezası hem de belirli bir süreyle çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı yaptırımları ile karşılaşabilir. Bununla birlikte, görev ve yetki paylaşımı yapılmamış şirketlerde Yargıtay’ın da benimsediği görüş uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin tamamı, karşılıksız çek suçu nedeniyle sorumluluk riski altına girmektedir.

Dolayısıyla, çek düzenleme yetkisine sahip yönetim kurulu üyelerinin ve murahhasların bu sorumluluğu bilerek hareket etmeleri, şirketin mali yükümlülüklerini yerine getirmeden çek keşide etmemeleri ve imza yetkisini dikkatle kullanmaları büyük önem taşımaktadır.

 

K. Yetki Devri ve Murahhas Üyelerin Cezai Sorumlulukları

Yönetim kurulu, yetkilerini murahhas üyelere devredebilir. Bu durumda suç oluşturan eylemler öncelikle görevi fiilen yürüten murahhas üyeyi bağlar. Ancak TTK m. 553/2’ye göre, yönetim kurulu üyeleri devrettikleri kişilerin seçiminde makul özeni göstermemişlerse, murahhas üyenin eylemlerinden dolayı müştereken sorumluluk altında kalabilirler. Bu nedenle yetki devri, cezai sorumluluğu tamamen bertaraf etmez.

 

L. Risk Taşıyan Kararlar

1. Şirketin Mali Durumunu Etkileyen Kararlar

  • Borçlanma, sermaye artırımı veya azaltımı, kar payı dağıtımı,
  • Şirketin iflâsına veya mali açıdan zor duruma düşmesine neden olabilecek yüksek riskli yatırımlar ya da mali yükümlülükler,
  • Kar payı dağıtımı yapılmasına karar verilirken, mali tablolarda gerçeğe aykırı bilgi bulunması.

Bu tür kararlar, TTK m.553 çerçevesinde doğrudan tazminat sorumluluğu doğurabilir.

2. İlgili Taraflarla İşlem Yapılması ve Menfaat Çatışmaları

Yönetim kurulu üyelerinin, kendileri veya yakınlarıyla şirket arasında doğrudan ya da dolaylı şekilde işlem yapmaları; pay sahiplerine, grup şirketlerine veya yönetici yakınlarına ayrıcalıklı şartlar sağlamaları, şirketin şeffaflık ilkesine aykırılık teşkil edebilir ve bu durum menfaat çatışmasına yol açabilir. Bu tür işlemler, Türk Ticaret Kanunu’nda açıkça düzenlenmiş sınırlamalara ve yükümlülüklere tabidir.

  • Öncelikle, TTK m. 393 uyarınca bir yönetim kurulu üyesi, kendisinin veya yakınlarının kişisel menfaati ile şirketin menfaati çatıştığında, bu konuya ilişkin yönetim kurulu müzakerelerine katılamaz.
  • Bunun yanı sıra, TTK m. 395 yönetim kurulu üyelerinin, genel kurulun izni olmaksızın kendileri veya başkaları adına şirketle işlem yapmalarını ve şirketin faaliyet alanına giren ticari işler ile uğraşmalarını yasaklamaktadır.
  • TTK m. 396 ise yönetim kurulu üyelerinin şirketle yaptıkları sözleşmelerde şirketi yalnızca genel kurulun özel onayıyla temsil edebileceklerini düzenleyerek, çıkar çatışmalarına karşı ek bir koruma getirmiştir.
  • Ayrıca, TTK m. 369 gereği yönetim kurulu üyeleri görevlerini yerine getirirken basiretli bir yöneticinin özeniyle hareket etmekle yükümlüdür. Bu özen yükümlülüğü, özellikle kişisel çıkarların söz konusu olduğu işlemlerde daha da önem kazanmaktadır.

Yönetim kurulu üyelerinin, menfaat çatışmasına yol açan veya şirket aleyhine sonuç doğuran işlemleri nedeniyle şirketin, pay sahiplerinin ya da alacaklıların zarara uğraması halinde, Türk Ticaret Kanunu m. 553 ve devamı hükümleri uyarınca sorumlulukları doğar. Bu kapsamda üyeler, kusurlarının varlığı ve zarar ile illiyet bağı kurulması halinde hem şirkete hem de pay sahipleri ve alacaklılara karşı tazminatla yükümlü tutulabilirler. Ayrıca, sorumluluk davası şartları oluştuğunda ilgili kişiler doğrudan dava hakkına da sahiptir.

3. Kamuoyu veya Pay Sahiplerini Yanıltıcı Bilgi Verilmesi

  • Finansal tablolar, faaliyet raporları veya genel kurul belgelerinde gerçeğe aykırı, yanıltıcı bilgi verilmesi,
  • Şirketin borç ödeme gücüne dair yanlış beyanlar yapılması.

Bu tür fiiller hem TTK’ya hem de Türk Ceza Kanunu’na göre cezai ve hukuki sorumluluk doğurabilir. Gerçeğe aykırı veya yanıltıcı bilgi verilmesi, yalnızca şirketin güvenilirliğini ve pay sahiplerinin çıkarlarını zedelemekle kalmaz; aynı zamanda sermaye piyasalarının şeffaflığına ve ekonomik düzenin işleyişine doğrudan zarar verir. Bu nedenle, söz konusu fiiller TTK m. 549 ve devamı ile m. 553 vd. hükümleri kapsamında hukuki sorumluluk doğurabileceği gibi, TCK m. 155 (güveni kötüye kullanma), m. 157-158 (dolandırıcılık) ve m. 161 (hileli iflâs) hükümleri uyarınca da cezai yaptırımlara yol açabilir. Dolayısıyla, şirket yönetiminin kamuya ve pay sahiplerine sunduğu tüm bilgilerin doğru, şeffaf ve tam olması hem yasal bir yükümlülük hem de kurumsal itibarın korunması açısından zorunludur.

4. Vergi ve Sosyal Güvenlik Yükümlülüklerinin İhmâli

Yönetim kurulu üyeleri, şirketin vergi ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesinden sorumludur. Bu kapsamda;

  • Vergi borçlarının süresinde ödenmemesi,
  • Beyanname ve bildirim yükümlülüklerinin ihmal edilmesi,
  • SGK primlerinin eksik ya da hiç yatırılmaması

gibi durumlar, yalnızca şirketi değil, yönetim kurulu üyelerini de doğrudan etkileyebilir.

Özellikle, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un Mükerrer 35. maddesi uyarınca, anonim şirketlerde şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen kamu alacakları, vergi ve SGK prim borçları da dahil olmak üzere, şirketin kanuni temsilcilerinden, yani yönetim kurulu üyelerinden şahsen tahsil edilebilir. Kanuni temsilci sıfatının, TTK hükümleri gereğince şirketi yönetme ve şirket adına borç doğurucu işlemler yapma yetkisini haiz kişiler için geçerli olduğu, Yargıtay ve Danıştay kararlarında da istikrarlı biçimde kabul edilmektedir. Kamu alacağının vergi borcu niteliği taşıdığı hallerde ise, sorumluluk Vergi Usul Kanunu m. 10 kapsamında değerlendirilir. Bu düzenlemeler, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun yalnızca şirketle sınırlı olmadığını, gerektiğinde kişisel malvarlıklarına kadar uzanabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, vergi ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin titizlikle takip edilmesi, zamanında yerine getirilmesi ve tüm kayıt ve belgelerin eksiksiz tutulması, yönetim kurulunun en temel ve vazgeçilmez sorumluluk alanlarından birini oluşturur.

5. İhmâl ve Görevin Gereği Gibi Yerine Getirilmemesi

Yönetim kurulu üyeleri, görevlerini yerine getirirken basiretli ve özenli bir yönetici gibi davranmak, şirketin menfaatlerini ise dürüstlük kurallarına uygun şekilde gözetmek zorundadır. TTK m. 369 uyarınca bu özen ve bağlılık yükümlülüğünün ihlali, ciddi sorumluluk doğurabilir.

Özellikle;

  • Şirketin mali veya hukuki açıdan risk altına girmesine yol açabilecek sözleşmelerin yeterli değerlendirme yapılmadan onaylanması,
  • Dava açılması ya da şirket aleyhine açılan davalara karşı gerekli savunmaların zamanında ve etkili şekilde yapılmaması,
  • Şirketin iç kontrol ve denetim mekanizmalarının kurulmaması ya da etkin şekilde işletilmemesi gibi ihmaller,

bu yükümlülüğün ihlali anlamına gelir. Bu gibi durumlarda, TTK m. 553 uyarınca yönetim kurulu üyeleri doğan zarardan şahsen sorumlu tutulabilir.

Dolayısıyla, her karar ve işlemde dikkatli, belgeli ve şirket menfaatine uygun hareket edilmesi, kişisel sorumluluğun doğmaması açısından büyük önem taşır.

6. Rekabet Yasağına Aykırı Faaliyetler

Türk Ticaret Kanunu’nun 396. maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyeleri, şirketin faaliyet alanıyla benzer ticari işlerde kendi adlarına veya üçüncü kişiler hesabına faaliyet gösteremezler. Aynı şekilde, bu tür işlerle uğraşan başka bir şirkette sınırsız sorumlulukla ortak da olamazlar. Bu yasak, şirketin menfaatlerini korumayı amaçlar.

Eğer yönetim kurulu üyelerinden biri bu yasağa aykırı davranırsa, şirket şu üç yoldan birini seçerek harekete geçebilir:

  • İşlemi şirket adına yapılmış sayma: Üyenin yaptığı işlemi, sanki şirket adına yapılmış gibi değerlendirme ve sonuçlarını şirkete mal etme,
  • Kârın şirkete aktarılmasını isteme: Üyenin yaptığı işlemden elde ettiği kârı şirkete verme yükümlülüğü,
  • Zararın tazminini talep etme: Şirketin bu faaliyet nedeniyle uğradığı zararın giderilmesini talep etme.

Bu haklardan hangisinin kullanılacağına, söz konusu rekabet yasağını ihlal eden üyenin dışındaki yönetim kurulu üyeleri karar verir.

Şirketin bu hakları kullanabilmesi için:

  • Rekabet yasağına aykırı faaliyetin öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde,
  • Her durumda faaliyetin gerçekleşmesinden itibaren en geç bir yıl içinde dava açılması gerekir. Aksi takdirde, zamanaşımı nedeniyle bu haklar kaybedilir.

Ayrıca, bu düzenleme dışında yönetim kurulu üyelerinin genel sorumluluğuna ilişkin hükümler (TTK m. 553 vd.) de saklıdır. Bu nedenle, rekabet yasağına aykırı davranış yalnızca yukarıda belirtilen yaptırımlara değil, aynı zamanda zararın tazmini kapsamında genel sorumluluk hükümlerine de konu olabilir.

 

SONUÇ
Yönetim kurulu üyelerinin ve murahhas azaların yetkileri, şirketin işleyişi ve geleceği açısından vazgeçilmez nitelikte olmakla birlikte, bu yetkilerin beraberinde getirdiği sorumluluklar da oldukça ağırdır. Türk Ticaret Kanunu hükümleri, vergi ve sosyal güvenlik mevzuatı ile Türk Ceza Kanunu çerçevesinde doğabilecek hukuki, mali ve cezai sonuçlar, yönetim kurulu üyelerinin her karar ve işlemde basiretli, özenli ve şeffaf hareket etmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, şirket menfaatinin gözetilmesi, pay sahipleri ile alacaklıların haklarının korunması ve mevzuata uygun davranılması, yönetim kurulunun asli görevi olarak öne çıkmaktadır. Bu yükümlülüklere riayet edilmesi, yalnızca olası kişisel sorumlulukların önüne geçilmesini değil, aynı zamanda şirketin güvenilirliğinin korunmasını da sağlamaktadır.

Bu konuda, önleyici bir hukuki altyapının kurulması, risklerin tespiti ve hukuki/cezai manada potansiyel tehlikelerin en aza indirilebilmesi için avukatlık firmamız ile info@cetinavukatlik.com adresinden irtibata geçebilirsiniz.


Ofisimizin konu ile alakalı hizmetlerine ilişkin detaylı bilgi almak için: